Sokakların zalimliğine göz
ucuyla baktı… Gözlerini dört açmaya cesareti yoktu belki de… Yalnızlığından
irkildi bir an… Hâlbuki ne de kalabalıktı çevresi… Kimsesi yok sözünü asla
kabul etmezdi, "kendi başımayım ben" derdi… Korkardı çoğu zaman kimsesizliğinden…
Tanıdık bir çift göz çok muydu ona? Öğrenemedi bunu hiçbir zaman, karanlığına
gömüldü, kaldı… Küreği eline alıp kendi attı üzerine toprakları… Bir ince ışık
sızıntısına bile tahammülü yoktu… Attı, attı, attı… Yetmedi… Avuçlarından
dökülen kanlara aldırmadan toprağı avuçladı… Daha da gömülmeliydi karanlıklara… Zifiri karanlıklardı onun mabedi… İşte orada kendini buluyordu… O zamanlar
sadece “o” oluyordu… Gözleri kamaşıyordu ışıklarda, kulakları yalancı
kahkahalar duyuyordu, bir anlık haz uğruna dokunuyorlardı tenine, gözlerine
değen tek bir bakış bile yoktu, korkuyordu kalabalıklar samimi bir histen… Görünmez
duvarlar çevriliydi insanların çevresinde… Çıkarları için yıkıyorlardı
duvarlarını sadece… Yara bere içinde kalmıştı her yeri… Duvarlara çarpmaya
dayanamaz olmuştu narin kalbi… Koşmak istedi gönlünce, gökkuşağının her rengine
dokunmak, bulutlara sarılmak, güneşe dilediğince bakmak… Olmadı, yapamadı…
Kalabalıkların kuralları vardı… Kuralları sindiremedi, iyi ki varlar deyip
yalancı gülümse konduramadı çehresine… Kaybolmayı denedi… Bu hiç zor olmadı…
Kimsenin kimseyi fark ettiği yoktu zaten… Sıkıntılar, acılar, üzüntüler
görünmezdi burada… Birileri kendisiyle paylaşır, omuzlarındaki yükü
hafifletmek ister, güvenebileceği bir omuz arar diye korkar olmuştu kalabalıklar… En
iyisi görünmez yapmaktı onları… Bu gizli anlaşmaya herkes uymuştu da o içindeki
o sese kabullendiremedi bunu… En iyisi dedi, en iyisi kendi başıma kalmak… Aman
ha kimsesiz kalmak değil, kendi başına kalmak…
Hala korkuyordu sıcaklığını
hissedemediği bir tenin olmadığı gerçeğinden…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder