31 Temmuz 2012 Salı

KALABALIKLAR


Sokakların zalimliğine göz ucuyla baktı… Gözlerini dört açmaya cesareti yoktu belki de… Yalnızlığından irkildi bir an… Hâlbuki ne de kalabalıktı çevresi… Kimsesi yok sözünü asla kabul etmezdi, "kendi başımayım ben" derdi… Korkardı çoğu zaman kimsesizliğinden… Tanıdık bir çift göz çok muydu ona? Öğrenemedi bunu hiçbir zaman, karanlığına gömüldü, kaldı… Küreği eline alıp kendi attı üzerine toprakları… Bir ince ışık sızıntısına bile tahammülü yoktu… Attı, attı, attı… Yetmedi… Avuçlarından dökülen kanlara aldırmadan toprağı avuçladı… Daha da gömülmeliydi karanlıklara… Zifiri karanlıklardı onun mabedi… İşte orada kendini buluyordu… O zamanlar sadece “o” oluyordu… Gözleri kamaşıyordu ışıklarda, kulakları yalancı kahkahalar duyuyordu, bir anlık haz uğruna dokunuyorlardı tenine, gözlerine değen tek bir bakış bile yoktu, korkuyordu kalabalıklar samimi bir histen… Görünmez duvarlar çevriliydi insanların çevresinde… Çıkarları için yıkıyorlardı duvarlarını sadece… Yara bere içinde kalmıştı her yeri… Duvarlara çarpmaya dayanamaz olmuştu narin kalbi… Koşmak istedi gönlünce, gökkuşağının her rengine dokunmak, bulutlara sarılmak, güneşe dilediğince bakmak… Olmadı, yapamadı… Kalabalıkların kuralları vardı… Kuralları sindiremedi, iyi ki varlar deyip yalancı gülümse konduramadı çehresine… Kaybolmayı denedi… Bu hiç zor olmadı… Kimsenin kimseyi fark ettiği yoktu zaten… Sıkıntılar, acılar, üzüntüler görünmezdi burada… Birileri kendisiyle paylaşır, omuzlarındaki yükü hafifletmek ister, güvenebileceği bir omuz arar diye korkar olmuştu kalabalıklar… En iyisi görünmez yapmaktı onları… Bu gizli anlaşmaya herkes uymuştu da o içindeki o sese kabullendiremedi bunu… En iyisi dedi, en iyisi kendi başıma kalmak… Aman ha kimsesiz kalmak değil, kendi başına kalmak… 
Hala korkuyordu sıcaklığını hissedemediği bir tenin olmadığı gerçeğinden…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder