14 Kasım 2012 Çarşamba

İSYAN ZAMANLARINDA...


İsyan zamanlarım oldu benim. Tıpkı sizlerin de olduğu gibi... Kime, neye isyan ettiğimi bilmeden hıçkıra hıçkıra ağladığım zamanlar... Ağız dolusu küfrettiğim, tırnaklarımı avuçlarıma gömdüğüm, bir günah keçisi ilan edip onu duvardan duvara vurduğum zamanlar...
En acımasız, en kızgın, en ağlamaklı, en çaresiz, en bencil zamanlar... Ardından hayatındaki her şeyi iyileştirme çabasına giriştiğin zamanlar...
İşte o zamanlarda tüm ertelediklerinin bedeli çıkar bir bir önüne... Geç kalmışlıklarına yanar durursun...
Günahkar ruhun affettirmeye çalışır sonra sana kendini... Bakar ki çok eksik kaldın her şeye, bari uçurumun kenarına attığım benliği kurtarayım der kendi kendine....

Topal bıraktığı tüm değerlerine koltuk değnekleri verir...  "Hadi." der, "Yarınlara bıraktığım her şeyi bugüne taşımamız lazım..."

Umut serzenişte bulunur ilk... Ardından güven, sonra mutluluk, sonra sevgi, sonra...
Artık dilediğimizce koşamayız, sana yetişemeyiz... İstediğimiz bir tepeye çıkıp da kendimizi özgürlüğe bırakamayız...
Yıldızlarla seksek, güneşle körebe oynayamayız...
Yani anlayacağın artık senin kanatlarına rüzgar olamayız...

Bu yanıt karşısında hanginiz dönüp gitmediniz? Hanginiz olmuşla ölmüşe çare yok deyip tekrar boşvermişliklerinize sarılıp ısınmaya çalışmadınız?

Üşüyen ruhu ne yapsanız savrukluklarla ısıtamazsınız...
Isıtamayız...
Isıtamam...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder