1 Ekim 2012 Pazartesi

OYUNBAZ


Birbirinden destek alarak yürüyebilen yaşlı bir çiftin, kışlık yiyecek yapmalarındaki umut gibiydi hayatla aramdaki…

Kaçamak dövüşler, sahte serzenişler…

Sık sık oyunlar oynardı benimle… En sevdiği oyun da “Tutmasaydım düşecektin.” olurdu. En sonunda çatardım kaşlarımı, büzerdim titreyen dudaklarımı… “Düşseydim.” Derdim. “Düşseydim ya yeter artık!” “Vursaydın en dibe!”

Sonra çapraz sorguya maruz kalırdım… Sonunda itiraf ederdim gerçeği…

Yok, düşmeyi göze alamazdım… Belki bir şımarıklıktı geçmiş günlerden alışkanlık kalan, belki blöftü tüm hınzırlığımla dudaklarıma takılan…

Ardından tüm umut ettiklerimden kaçışım başlardı…

Yeni oyunumuzun adı belli… “Yakalamaç.”

Ebelenmekten çok korkardım… İşin ilginç tarafı rüzgâr bile ters yönden eserdi bedenime… Tüm gücümle koşardım…

Ama…

Hayatla aramdaki hangi oyundan galip çıkmıştım ki!

Sonra sessiz bir kabulleniş… Tam anlamıyla öğrenilmiş çaresizlik… En ıssız kuytuya çekilip acımasız bekleyiş…  Sonunda tüm oyunlarda fasulye haline istekli geçiş…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder