Sabırsızdı...
Hep
böyle olmuştu... Otobüs durağında, market kuyruğunda, güneşin doğuşunda,
mehtabın çıkışında hep sabırsız davranmıştı… Bunu kabul etmişti kendi benliği
ama hayallerine sabırsız davranmak da ne demek oluyordu şimdi? Neden hayallerinin
gerçeğe dönüştüğünü gördüğü anda yazmamıştı sanki şimdi tuz buz olan o
yazısını?
O
yazının bu denli canını yakacağını bilseydi yazar mıydı? O kelimeleri yan yana
getirir miydi? Henüz sahip olamadan sevinç çığlıklarını duyurabilir miydi
cümlelerinin? Kaleminden dökülenlerin bu denli anlamsız hale geleceğini tahmin
edebilir miydi?
Sabırsızdı…
Zamanı ileri alabilseydi alırdı… Bir an bile düşünmezdi… Öylesine hasretle
bekledi ki, öylesine aç, susuz kaldı ki hayallerine… Bir an bile durmak
istemedi artık… Duramadı belki de… Nasıl olsa bir gün, er ya da geç
gerçekleşecekti hayalleri… Ne vardı sanki şimdiden göz kırpsaydı
mutluluklarına, yaşayacağı o güzel günlere… Nasıl olsa şafak saydığı
hayallerine bir gün sımsıkı sarılacaktı… Hiçbir şeye bu denli inanmamıştı... İnanmak
istememişti…
Ve bir gün inandıkları paramparça oldu… Ayağından
saç teline kadar dondu kaldı… Ne yapacaktı o umutlarını şimdi? Hangi teselli
cümlesi merhem olacaktı kanayan hayallerine?
Hangi
eller yırtıp atabilecekti o sahipsiz cümleleri…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder