26 Nisan 2012 Perşembe

BEN HAYALLERİMİN İÇİNDEYİM!


            Okumaya henüz fırsat bulamadığım; fakat ilk bakışta ilgimi çeken bir kitabın adıyla başlamak istiyorum yazıma… “Hayallerini Yorganına Göre Uzat”
            Hepimizin bildiği bir atasözüne gönderme yapılmış, oradaki maddi anlam taşıyan tasarrufu, hayatımızın en vazgeçilmez, yaşam kaynağımız olan (en azından benim için öyle) hayallerimize yansıtmış. Hayallerimiz… Bazen uykumuzdan önce, bazen balık istifi gittiğimiz otobüs yolculuğunda, bazen rehavetine düştüğümüz yemeklerin sonrasında, bazen günün yorgunluğunu atmak için girdiğimiz sıcacık suyun altında, bazen en mutsuz anımızda, bazen duymak ya da görmek istemediklerimiz arasında, bazen yüreğimize saplanan kırıklıkların ortasında, bazen doğan ya da batan güneşte, bazen yağmur sonrası çıkan gökkuşağının alışılmadık bir renginde… Hayallerimiz oynar yaşamımızın baş rolünü… O sırada bir bakan olsa gözlerimizin ateşine, “Hadi!” der, “Hadi, kalk ve hızla koş hayallerine hem de bir maratonda koşar gibi koş, bitiş çizgisine bir adım sonra ulaşacak gibi koş, arkandan kimse itemeyecek, kimse sana çelme takamayacak kadar hızlı koş, bitiş çizgisinde, 'Asla başaramayacak!' diyenlere inatla bakmak için koş, ‘İşte, bana inanmayanlar, bıyık altından gülenler! Görün, bakın hayallerim avuçlarımın içinde, ben hayallerimin içindeyim!’ demek için koş!”

17 Nisan 2012 Salı

NİÇİN VARIM?


Her insanın mutlaka dünya üzerinde bir varlık sebebi vardır diye düşünüyorum. Tam bugün de bunu sorgulayasım geldi benim… Dünyaya merhaba dediğim gün olması nedeniyle miydi acaba?
Niçin varım? 25 yaşıma girdiğim bugünde sorgulamam ve en dürüst halimle yanıtlamam gerekenleri biriktirdim… “Pelin” kimdi? Bu hayatta kaç tane misyonu, kaç tane rolü vardı? Peki, “Pelin” hangisiydi? Öğrenci Pelin, öğretmen Pelin, eş Pelin, çocuk Pelin, kardeş Pelin, arkadaş Pelin, uzak Pelin, yakın Pelin… Daha da uzatabilir miydim? “Tabiiki.” Diyor içimdeki ses… O hangi Pelin acaba?
 Bunların hangisi gerçek, hangisi sahte, hangisi samimi, hangisi taklit? Hangisi “ben”? Acaba hiçbiri mi? Ben hangisi olmak istiyorum? Hangisi bana giydirilmiş, hangisini ben giymişim? Yeni benler yaratmış mıyım? Yoksa önüme sunulanlardan seçmemi yapmışım? Önüme sunulanlar da bir dayatma değil midir? Seçmiş gibi görünmek sadece beni mi rahatlatır? Hayatıma hâkimim demek sadece aptalca bir inanış mıdır? Bütün hayatlar böyle midir? Toplumdaki, çevremizdeki, ailemizdeki, aynadaki rolümüz kendi isteklerimiz ve kendi sınırlarımızla mı belirlenmiştir?
Hangisi bizim savunma mekanizmamızdır? Hangisi en duygusal halimiz, hangisi en kurnaz yanımız? Hangisi daha kolay ihanet edebilir? Hangisi asla yalan söyleyemez? Biz miydik bunlara karar veren, yoksa karşımızdaki miydi bunları belirleyen?
Ben, hangi Pelin ile gözlerimi yumacağım hayata… Hangi Pelin misyonlarını tamamlamış, hangisi yarım bırakmış ya da hangi Pelin hiç el değdirmemiş olacak yapabileceklerine?
Hangisi daha çok pişmanlık duyacak yaptıklarına ve yapamadıklarına? Hangisi gururla bakacak ardından akıp gitmiş yıllara? Hangisi deve kuşu misali kaldıramayacağı yüklerden korkup sokacak kafasını toprağa? Hangisi iyi ki var olmuşum diyecek? Hangisi çevremdeki insanların yaşamında sıcak bir rengim diye böbürlenecek?
Hangi Pelin ebedi kalacak insanların yüreğinde… Hangi Pelin unutulmayacak, kazınacak, işlenecek, nakışlanacak? Hangi Pelin başka bir dünyadan el sallayacak gülen gözleriyle sevdiklerine?
Peki, hangi Pelin yanıt verecek en dürüst haliyle o meçhul suale?